ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

HUD

111

 

وَإِنَّ كُـلاًّ لَّمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمْ رَبُّكَ أَعْمَالَهُمْ إِنَّهُ بِمَا يَعْمَلُونَ خَبِيرٌ

 

111. Şüphesiz Rabbin herbirinin amellerinin karşılığını onlara tam olarak verecektir. Çünkü O, yaptıklarından haberdardır.

 

"Şüphesiz Rabbin herbirinin amellerinin karşılığını onlara tam olarak verecektir." Yani Bizce sayıları tesbit edilmiş ümmetlerin herbirisi amellerinin karşılığını göreceği gibi, senin kavmin de aynı durumdadır, ey Muhammed.

 

Bu buyruktaki; "Şüphesiz ... herbirinin" buyruğunu Haremeyn Ehli -onlarla beraber de Nafi', İbn Kesir ve Ebu Bekr- "nun" harfini şeddesiz olarak; (...) şeklinde şeddeli ve amel eden (...) ın şeddesizi olarak okumuşlardır. el-Halil ve Sibeveyh bunu zikretmişlerdir. Sibeveyh der ki: Güvendiğim bir kimsenin bize anlattığına göre o, Arapları "Muhakkak Zeyd yola koyuldu" diye kullandıklarını işittiğini bize bildirmiştir. Sibeveyh ayrıca şairin şu mısraını da bize nakletmektedir: "Sanki o güzel, yeşil, yapraklı palamut ağacına uzanan ceylan gibidir."

 

Şair burada; "Sanki o" demek istemiş ve bunu şeddesiz kullanarak ondan sonraki kelimeyi de nasbetmiştir. Basralılar da amel etmekle birlikte; (...) in şeddesiz kullanılmasını caiz kabul ederler. Ancak el-Kisai bunu kabul etmeyerek der ki: Ben Yüce Allah'ın: "Şüphesiz ... herbirinin" buyruğunun neye dayanarak böyle okunduğunu bilemiyorum. el-ferra: "Herbirinin" lafzını şeddesiz okuyanların kıraatine göre; "Onlara tam olarak verecektir" buyruğu ile nasb edildiğini iddia etmiştir. Yani bu; (...) takdirindedir. Ancak bütün nahivciler bunu kabul etmeyerek:

 

Bu çok büyük bir yanlışlıktır ve hiçbir kimseye göre -şüphesiz Zeyd'e mutlaka vuracağım anlamında- (...) şeklinde bir kullanım caiz değildir, demişlerdir.

 

Diğerleri (...) aslına uygun olarak şeddeli okurlar ve onunla; "(...)ı nasbederler.

Asım, Hamza, İbn Amir; (...) yı şeddeli okurlar, diğerleri; "Şüphesiz ... herbirinin ... onlara tam olarak verecektir" anlamında şeddesiz olarak okumuşlar ve (...) yı sıla olarak kabul etmişlerdir.

 

Bir diğer görüşe göre bu, iki kasemin başına gelen iki "lam"ı birbirinden ayırt etmek için araya girmiştir. Çünkü her iki "lam"da üstündür. O bakımdan bunların arası (...) ile ayrılmıştır.

 

ez-Zeccac da der ki: Gerek (...) nın "lam"ı, gerekse de (...) ile, (...) nın başına gelen "lam"lar zaid ve te'kid için gelirler. Mesela; "Şüphesiz Zeyd gitmektedir" denir. Buna göre (...), ya haberinin, ya da isminin başına "lam" getirilmesini gerektirmektedir. "Muhakkak Allah Gafur'dur, Rahim'dir" demek, Yüce Allah'ın: "Muhakkak ki bunda ... elbette bir öğüt vardır" (Kaf, 37) buyruğunda olduğu gibi.

 

"Şüphesiz ... onlara tam olarak verecektir" buyruğunun başındaki "lam" ise kasemin başına getirilen fiilin başında yer alan ve şeddeli ya da şeddesiz "nun"u da gerektiren "lam"dır. Burada iki "lam" bir araya geldiğinden dolayı aralarında, (...) getirilerek birbirlerinden ayrılmışlardır ve bu hem zaid, hem de te'kid edicidir. el-Ferra der ki: Buradaki (...) edatı (...) anlamındadır. Allah'ın: "Şüphe yok ki içinizden pek ağır davranacak kimselerde vardır." (en-Nisa, 72) buyruğunda olduğu gibi. Burada da buyruk; "Şüphesiz onların herbirisine elbette eksiksiz olarak karşılıklarını verecektir" anlamında olup; "Onlara tam olarak verecektir"in başına gelen "lam" kasem içindir. Bu da ez-Zeccac'ın sözlerinin kapsamına giren bir açıklamadır. Şu var ki; (...), ez-Zeccac'a göre fazladan gelmiştir, el-Ferra'ya göre; "Kimse" anlamında isimdir.

 

Zaid olmadığı, aksine başına te'kid "lam"ı gelmiş bir isim olduğu ve; (...) in haberi olup; "Onlara tam olarak verecektir" buyruğunun da yeminin cevabı olduğu ve takdirin şu şekilde olduğu da söylenmiştir:

 

"Hiç şüphesiz onların herbirisi Rabbinin amellerinin karşılığını tam olarak vereceği yaratıklarıdır."

 

Bir başka görüş de şöyledir: "O şey ki"; "Kim, kimse" anlamındadır. Nitekim Yüce Allah'ın: "Size helal olan kadınlardan ... nikahlaym" (en-Nisa, 3) buyruğunda; (...) kadınlardan size helal olan kimseleri nikahlayınız, anlamındadır. Bütün bunlar ise bizzat el-Ferra'nın görüşlerinin aynısıdır.

 

(...)ı şeddeli olarak, "Şüphesiz her birinin ... elbette" diye her ikisini de şeddeli okuyan -ki bu da Hamza ve ona muvafakat edenlerdir- kıraati ile ilgili olarak bunun lahn olduğu söylenmiştir. Muhammed b. Yezıd'den böyle bir okuyuşun caiz olmadığı ve -muhakkak Zeyd'i mutlaka döveceğim anlamında-: (...) denilmeyeceği belirtilmiştir.

 

el-Kisai ise der ki: Bu kıraatin açıklamasını en iyi bilen Allah'tır. Ben buna uygun bir açıklama bilemiyorum. Yine el-Kisai ve Ebu Ali el-Farisı derler ki: Her ikisinde de şeddeli okuyuş izah edilmesi zor bir okunuştur.

 

en-Nehhas ve başkaları ise derler ki: Bu hususta nahivcilerin bir kaç görüşü vardır. Birincisine göre bunun aslı; (...) şeklinde olup "nun" "ma "ya dönüştürülmüş ve böylelikle üç tane "mim" bir araya gelmiş olduğundan ortadaki "mim" hazfedildikten sonra; (...) halini almıştır. Buna göre "Şey", ile "Kimse"; "Şüphesiz onların hepsi ... kimselerdendir" anlamındadır. Şu beyitte olduğu gibi: "Şüphesiz ki ben emri uygun şekilde veren bir kimseyim, Bizzat kendisi döneceği yolda zorluk çektiğinde."

 

ez-Zeccac bu görüşü oldukça hafife alarak der ki: (...); iki harfli bir isimdir ve bunun hazfi mümkün değildir.

 

İkinci görüşe göre bunun aslı; (...): Şeylerdendir, şeklinde olup esreli olan "mim" bir arada "mim"ler olduğundan dolayı hazfedilmiş olup ifadenin takdiri şöyledir: "Şüphesiz onların hepsi (amellerinin) karşılıklarını tam olarak vereceği kimselerdendirler."

 

Bir diğer görüşe göre (...) kelimesi, (...) in mastarıdır. Vakf yapılıp, vasl edilmesi haline göre tenvinsiz gelmiştir. Bu açıklamaya göre bu kelime şu buyruktaki kelime gibidir: "Mirası da helal haram deme den toplayarakyersiniz.'' (Fecr, 19) Yani yediğiniz o malı toplayarak yersiniz.

 

Burada buyruğun takdiri de şöyle olur: "Hiç şüphesiz onların herbirisine Rabbin amellerini bütünüyle ve eksiksiz olmak üzere karşılığını verecektir." Bu da bir kimsenin: "Şüphesiz bir kalkışla kalkacağım" demesine benzer. ez-Zührı de bu anlamda olmak üzere; (...) hem "mim"i şeddeli, hem de tenvinli olarak okumuştur.

 

üçüncü açıklamaya göre;(...) edatı, (...) istisna edatı anlamındadır. Dilbilginlerinin naklettiklerine göre; (...) ifadesinin, "Allah adına bu işi mutlaka yapmanı istiyorum" anlamını vermek üzere; (...) demek olduğunu söylemişlerdir. Şanı Yüce Allah'ın şu buyruğu da böyledir: "üzerinde bir gözetleyicinin bulunmadığı hiçbir ne fisyoktur.'' (et-Tarık, 4) Bu da; "Mutlaka onun üzerinde ... vardır" takdirindedir. Buna göre ayet-i kerımenin anlamı şöyle olur:

 

"Onlardan amellerinin karşılığını eksiksiz vermediği hiçbir kimse olmayacaktır." el-Kuşeyrı der ki: ez-Zeccac bu görüşün zayıf olduğunu, Yüce Allah'ın, (...) buyruğunun

(...) takdir edilmemesi için bu anlama alınmaması gerektiğini ve -Zeyd'de mutlaka dahil olmak üzere insanlar gitti,- anlamında; (...) denilemeyeceğini ifade etmiştir.

 

Dördüncü görüş ise Ebu Osman el-Mazini'nin görüşüdür. Buna göre ifadenin aslı; (...) şeklinde olup, "mim" şeddesizdir. Daha sonra şeddeli gelmiştir. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: Ben bu senemiz içerisinde bolluktan sonra Kuraklık görmekten korkarım."

 

Ebu İshak ez-Zeccac der ki: Bu bir yanlışlıktır. Çünkü ancak sakıl (şeddeli olan) hafifletilir; esasen hafif olan sakilleştirilmez.

 

Beşinci görüş: Ebu Ubeyd el-Kasım b. Sellam dedi ki: Bu kelimenin, şeddeli gelmesi bir şeyi toplamak anlamında kullanılan; "O şeyi topladım, toplarım, toplamak" sözünden alındığı, sonradan da bundan: (...) şeklinde bina yapılmış olması da mümkündür.

 

Yüce Allah'ın: "Sonra peygamberlerimizi birbiri ardınca gönderdik'' (el-Mu'minun, 44) buyruğundaki son kelimenin tenvinli ve tenvinsiz okunduğu gibi. Buna göre burada elif te'nis içindir ve bu görüşe göre, imale ile okuyanlara göre buradaki elif imale ile okunur.

 

Ebu İshak (ez-Zeccac) der ki: Kanaatimce başka türlüsü caiz olmayan görüş, bunun şeddeliden (sakilden) tahfif edilmiş olduğu ve; (...) anlamında olduğudur. Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Üzerinde bir gözetleyicinin bulunmadığı hiçbir nefis yoktur'' (et-Tarık, 4) Aynı şekilde aslına uygun olarak şeddeli de okunur ve yine; (...) anlamına gelir. (...) istisna edatının anlamına gelmesini de el-Halil, Sibeveyh ve bütün Basralılar nakletmişlerdir. Bunlara göre; (...) edatı; (...) istisna edatı anlamında kullanılır.

 

Derim ki: ez-Zeccac'ın beğendiği bu görüşü ondan en-Nehhas ve başkaları nakletmiştir. Ancak bu görüşün bir benzeri ve ez-Zeccac'ın bunu zayıf gördüğüne dair açıklamalar da önceden geçmiş bulunmaktadır. Şu kadar var ki bu görüşün doğru şekli şudur: (...); o buyrukta (86/4. ayette) nefy edatıdır. Bu buyrukta ise şeddeliden tahfif edilmiştir. O bakımdan aralarında fark vardır. Geriye iki kıraat kalmaktadır. Ebu Hatim der ki: Ubeyy'in Mushaf'ında: "Mutlaka onların herbirisine karşılığını tam olarak verecektir" şeklindedir. el-A'meş'ten ise; (...) şeklinde; (...) ın şeddesiz ve "Herbiri" kelimesi ötreli ve; (...)ı da şeddeli olarak okuduğu rivayet edilmiştir. en-Nehhas der ki: Büyük kalabalıkların kıraatine muhalif olan bu kıraatlerde, (...) edatı, ancak (...) anlamında olur ve açıklayıcı (tefsir) olmak üzere getirilmiş olur. Çünkü büyük kalabalıklara muhalif olarak ancak bu şekliyle okuyuş caiz olabilir.

 

"Çünkü O, yaptıklarından haberdardır" buyruğu da bir tehdittir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Hud 112

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR